http://geceyibeyazlatannur.blogspot.com.tr/

5 Ekim 2015 Pazartesi

ANKARA DA HAKİMLER VAR

Sevgili Dostlar Yorumlarınızla, Önerilerinizle bu makalelere can gelecektir. BİR DAVAYI DERT EDİNDİM.  İNSANLARIN DÜŞÜNCELERİYLE, HEMDERT OLACAĞIM. 
BU DERT ORTAKLIĞI İLE, BAŞLAYAN DOSTLUKLARA

 YELKEN AÇAN BİR GEMİ OLACAK BU SAYFALAR.

Bu Yazının Başlığını Aşağıya Yazdım:
Ankara'da hâkimler var.
Bu yazımızda, Adalet Konusunu işleyeceğim. Başbakanımız Davutoğlu, yolsuzluk operasyonu sürecinde hükümetin attığı adımları, açıkladı.
 Devletin içinde, çeteleşmiş bir yapının varlığından bahsetti. Paralel bir yapının varlığını tekrar üzerine basa basa anlattı. Hatta bu çeteleşmiş yapı ile, devlete otuz yıldan fazla kafa tutan isyancı çetenin birlikte hareket ettiklerinin delilinin varlığını ispatlayabileceğini söyledi. 
Ülkemizde bir ANAYASA var.
 Bu anayasanın darbeden sonra halkın oyuyla kabul edildiği malumumuz. 
Fakat  bazı paralelcilerin, kanunları değil de, deniz ötesinden gelen sesi dinleyen  adalet ve güvenlik mensupları olduğu da söyleniyor.
Üstelik bu kimseler, muhalefet partileri tarafından da destekleniyor, diyorlar.
Türkiyeyi kurtaracak reçete, seçimle gelecek milletvekillerinin oluşturduğu millet meclisinden, çağdaş bir ANAYASA çıkarılmasıdır. 
Ülkemizde devletin sahibi halktır. 
Yargıçlar kararlarını halk adına alırlar. 
Türkiye ne polis, ne yargıç devletidir.
 Türkiye Demokrasiyle yönetilen bir devlettir.
 İktidar da gücünü halktan alır. 
Yargının gücü ise, kanunlardan gelir. 
Kanunları çıkaran ise Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Hukukun iktidar gücünün de üzerinde olması ilkesi, onur vericidir.
Yasama, yürütme ve yargı birbirinden emir almadan, kendi görevini yapabilmelidir.
Ülkemizde padişahlar döneminde, Kadı Efendiler vardı. Şeriat hükümleri geçerli olduğu için, kendi alanlarında karar verme hürriyetleri vardı. 
Kanuni Sultan Süleyman'a, Seyhülislam Ebüssuud Efendi:
"Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman'dan hakkın alır karınca..
Sözünü şöyleyerek, ona bu dünyada olmasa da, ahiret aleminde yaptıklarının hesabını vereceksin, demiştir.
Avrupada meşhur söz: "BERLİNDE HAKİMLER VAR"  Değirmenini Kral'a satmayan değirmenci tarafından söylenmiştir. 
HAKİMLER VAR sözü keşke bizim ülkemizde de söylenebilse, diye düşünenler olabilir.
Türkiye'de Cumhuriyet döneminin ilk başlarında hakimlere, kanun üstü yetkiler verildi.
Mustafa Kemal Paşa, kendisine karşı darbe hareketinde bulunanlara karşı,  İstiklal Mahkemelerini kurdu.  Sonra bu mahkemelr, Atatürk'ün kendisini de dinlemez bir tavır içine girdiler. Bir  toplantı sırasında  işaret parmağını Mahkeme Reisi Kılıç Ali'ye uzatarak ve sertçe, "SENİN MAHKEMENİ KAPATIYORUM" dedi.
Fakat yargıçlarımız bu alışkanlıklarını hiç bırakmadılar. 
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra oluşan yeni Anayasa, seçilmişlerin yargıçlar tarafından, denetlenmesi alışkanlığını getirdi. 
Bir soru soralım. Türkiye İnsan hakları Bildirgesini kabul etti mi? 
Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni kabul etti(1948). Türkiye, Avrupa Konseyi'nin (1950) üyesi'dir.
 Konsey'ce hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (1950, Roma) 9 Mart 1954 tarihinden beri tarafıdır. 
Bu ve benzeri stratejik kararlara imza atan Türkiye, 1963 yılında da Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ile (1963) ortaklık sözleşmesini imzalamıştır. 
Buna rağmen, Avrupa İnsan hakları Mahkemesine götürülen dava dosyaları, hakimlerimizin kararının yanlışlığını ortaya çıkarıyor.
 İnsanlarımız, yargıçlarımız tarafından mağdur ediliyor.
Demekki anayasamızda bir sorun var.
İnsan hakları Bildirgesini, aşağıda kısaca özetledim:  
İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ



Madde 1 
İnsan Haklarına saygı yükümlülüğünü imzalayanlar kendi yetki alanları içinde bulunan herkese aşağıda madde madde  açıklanan hak ve özgürlükleri tanırlar. 
Madde 2 
1. Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez. 
Madde 3 
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz. 
Madde 4 
 Hiç kimse köle ve kul halinde tutulamaz. 
Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz. 
Madde 5 
Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir. 
Madde 6 
  Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. 
Madde 7 
Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemez.  
Madde 8 
 Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 
Madde 9 
Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. 
Madde 10 
Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. 
Madde 11 
Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, demek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir. 
Madde 12 
Evlenme çağına gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir. 
Madde 13 
Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir. 
Madde 14 
Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır. 
Madde 15 
Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla bu Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir. 


Yargı ile siyaset arasındaki kavga, insanımızın vicdanında karşılık bulamıyor.
 Danıştay Genel Sekreteri 27 Mayıs darbesini açıkça övmüştü. Darbeyi öven bir hukuk sistemi olabilir mi? Hayır olamaz. Türkiye’de şu anda bir iktidar kavgası yaşanıyor ve hukuk bu çatışmaya alet ediliyor, hukuk çarpıtılıyor.
Türkiye, İşkencenin Önlenmesi Birleşmiş Milletler (1988) ve Avrupa Sözleşmelerini (1989) kabul etmiştir. Ama son on yılda binlerce insan işkence ve onur kırıcı muameleye maruz kalmış, işkencede öldürülmüş, sakat kalmıştır. 
12 Eylül Askeri darbesi sonrasında çıkarılan 2932 sayılı yasa ile insanların anadilleri ile konuşmaları yasaklanmış ve hapis cezası ile cezalandırılmışlardır. 
Anayasa'nın 26 ve 28. Maddesinde hala dil yasağı bulunmaktadır.
Buna rağmen, ülkemizde yaşayan her vatandaş ana dilini konuşabilmektedir.
Yani Anayasanın o maddeleri hiç sayılmaktadır.
Türkiye'de hakimler hissi davranıyorlar. 
Çünkü verdikleri kararların kaynağı ANAYASA, darbe sonrası çıkarılmıştır.
 Sert hükümler içermektedir. Kamu vicdanında, tasvip görmemektedir
Amerikayı yeniden keşfetmeye gerek yok.
 Yukarıdaki maddeler ışığında, yeni bir ANAYASA yapılır. Hakimler,halkın oyuyla seçilen meclisimizin çıkaracağı kanunlara göre karar verirler.  
Seçimle değişebilen iktidarların emrindeki güvenlik güçleri, savcıların talimatına göre, suç işleyenleri yakalar ve adalete teslim eder.
Yargıçlar, İktidarlar ve Millet Meclisi kendi içlerinde bağımsızdırlar. 
Haksızlığa uğradığını iddia edenler, 


"ANKARA'DA HAKİMLER VAR" 
diyebilmelidirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder