Şüphesiz
geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere
nazaran
daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün
İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler,İslam'ın kadına değer
vermediği
gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır.
İslam'da
insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark
yoktur.
Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah'ın emir ve yasaklarına
muhataptır.
Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah'a kulluk
yapmakla
sorumludurlar. İslâm'da insanlık ve Allah'a kulluk bakımından kadınla
erkek
arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından
da kadının konumu erkekten farklı değildir.
Kadın,
yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip
değildir.
İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve
kötülüklerden
sakınma da) en üstün olanıdır' (el-Hucurât 49/13) Kurân-ı Kerim'de,
farklı
fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri
diğerinden
daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin
tamamlayıcısı
kabul edilmiştir. (el-Bakara 2/187)
'Ben,
erkek olsun, kadın olsun (ki hep birbirinizdensiniz) içinizden hiçbir
çalışanın
çalışmasını zayi etmeyeceğim. (Al-i İmran, 3/195) ve 'O'nun varlığının
delillerinden (Allah'ın ayetlerinden) biri de kendileriyle kaynaşmanız
için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve
merhamet
koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.'
(Rum,
30/21) âyet-i kerimeleri, İslam'a göre kadının bir insan olarak asla
ikinci
sınıf olmadığını ifade etmektedir.
Yüce
Kitabımız Kur'an-ı Kerim; 'Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar
için birer elbisesiniz.' (Bakara, 2/187) beyanıyla da erkek ve kadının
insan olarak birbirlerine olan ihtiyaçlarına açık bir şekilde dikkat
çekmektedir.
İslâm
dininin kadına tanıdığı hakların değer ve önemini daha iyi
kavrayabilmek
için İslâm'dan önceki çeşitli toplum ve medeniyetlerde kadının durumu
çok
iyi değerlendirilmelidir. Kadının insan olup olmadığının, rûhunun
bulunup
bulunmadığının tartışıldığı, tamamen erkeğe tabi olduğu ve sürekli
vesayet
altında bulunduğu, hatta mirastan hisse alması bir yana, kendisinin
bile
miras malı gibi değerlendirildiği bir dönemde, yüce İslam dini; kadının
da insan olduğunu beyan etmiş, mirastaki haklarını ortaya koymuş, onu
sadece
emir alan değil, yerine göre emir veren konumuna yükseltmiş ve kadını
olması
gereken yere koymuştur.
Hz.
Peygamberin; kadınlardan ayrıca biat alması ve bu hâdisenin Kur'an-ı
Kerim'de
açıkça yer alması, (Mümtehine, 60/13) İslam'a göre kadın
iradesinin
bağımsızlığını göstermektedir. İslam'a göre, bir
insan
olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna
göre
hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve
adaletle
muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması,
inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının
gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar
bakımından
kadınla erkek arasında fark yoktur.
İslam'ın
ilk yıllarında kadının her zaman hayatın içinde olduğu bilinmektedir.
Kadınlar
camiye gelirler, Peygamberimizin huzurunda oturur; belki bugün
bile
kadınların sormaya cesaret edemeyecekleri kendi özel durumlarıyla
ilgili
konuları hiç çekinmeden sorarlardı. Camide ibadetlerini yaparlar,
Peygamberimizin
konuşmalarını dinlerlerdi.
Bu
uygulama daha sonraki dönemlerde de
devam
etmiştir. Nitekim, Hz. Ömer bir hutbesinde kadınlara verilen mehirin
yüksek
oranlarda tutulduğunu, bunun miktarının azaltılması gerektiğini
söylediğinde,
mescitte bulunan kadınlardan birinin ayağa kalkıp; 'Allah'ın bize
vermiş
olduğu hakkı sen bizden alamazsın. Çünkü bu, Kur'an'da bulunan bir
hükümdür'
diye itiraz ettiği, Hz. Ömer'in de bu itiraz karşısında 'Allah'a
şükürler
olsun, benim halkımın arasında yanlışımı düzeltecek böyle kadınlar var'
dediği tarihi kaynaklarda kayıtlıdır. Diğer taraftan yine Hz. Ömer
döneminde 'Hisbe' denilen görevin, yani pazarlardaki düzen ve ahengi
kontrol işlerinin
bir nevi bugünkü anlamda 'zabıta' hizmetlerinin kadına verildiği tarihî
bir vakıadır.
İslam
tarihine ve İslam ülkelerindeki uygulamaya bakıldığında, Peygamberimiz
döneminde kadınlara tanınan hakların; geleneklerin din gibi algılanması
ve kabul edilmesi gibi sebeplerin etkisiyle tedrici olarak azaldığı
görülmektedir.
Bu
anlayışın etkisiyle bazı ülkelerde kadın; cinsel obje olarak
değerlendirilmiş,
horlanmış ve toplumdan tecrit edilmiştir. Bu uygulama asırlarca
dünyanın
her yerinde farklı din mensupları tarafından da benimsenmiştir. Yakın
zamanlara
kadar, bazı istisnalar dışında erkeklerle kadınlar medenî ve siyasî
haklarda
eşit değildi. Son yüzyıla kadar Batı toplumu kadın hakları konusunda
kötü
bir sınav vermiştir.
Bugün
kadın haklarının en fazla olduğu ülkelerde bile 18, 19. asra kadar;
kadının
ruhu var mı, insan sayılır mı, sayılmaz mı tartışmalarının yapıldığı
bir
realitedir.
Netice
itibariyle söylenecek şey şudur: İslam Dini'ne göre insan insana
eşittir.
Bu anlayışta kadın-erkek ayırımı kesinlikle söz konusu değildir.
“Kadına el kalkmaz…”
Bizler, “Helali olmayana yan gözle dahi bakılmaz” ve “Kadına el
kalkmaz” diyen bir geleneğin mensuplarıyız. Ancak ne hazindir ki bugün,
Allah’ın kadın kullarına reva görülen şiddete, zulme, vahşete tanıklık
etmenin ızdırabını ve buna engel olamamanın vicdan azabını yaşamaktayız.
Kız çocuğunun ve kadının iffet ve onurunu çiğnemeye, yaşamına
kastetmeye pervasızca cüret edenlerin, insanlıktan nasipsizliğini
ibretle müşahede etmekteyiz. Güce sahip, lakin güç ahlakından mahrum
olanların, sevgi, saygı ve merhametten yoksun olanların, sınır tanımaz
gaddarlıklarının nice hayatlara mâl olduğuna üzülerek şahit olmaktayız.
Peygamber Efendimizin, hiçbir kadını, çocuğu, yaşlıyı, dahası hiçbir insanı incitmediği de hatırdan çıkarılmamalıdır.
“Her türlü şiddete “hayır” demek hepimizin sorumluluğudur…”
Kendimiz için huzurlu bir hayatı ne kadar arzu ediyorsak, yakın ve uzak
çevremiz için, dünya ve insanlık için de o kadar huzur ve güven
istemeliyiz.
İnsan “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyorsa,
kötülüğün gün gelip kendi boynuna dolanacağının, sevdiklerini de
boğacağının farkında değil demektir.
O halde herkese karşı, her türlü
şiddete “hayır” demek; bilhassa hayatın çilesini birlikte paylaştığımız
eşlerimize birer emanet hassasiyetiyle saygılı, şefkatli ve nezaketli
yaklaşmak hepimizin sorumluluğudur.
(Haya on kısımdır. Dokuzu kadında, biri erkektedir)
hadis-i şerifinde de bildirildiği gibi, kadınların hayası erkeklerden çoktur. Öyle olmasaydı, çok çirkin işler meydana çıkardı. Din düşmanları bunu bildikleri için, daha çocukken kadınlardan hayayı kaldırmaya çalışıyorlar. Hayasız bir toplum meydana getirmeye çalışıyorlar. Müslüman kadını hayalı olmaya devam etmelidir. Hadis-i şerifte
,(Haya güzeldir, fakat kadında daha güzeldir)
buyuruldu. (Deylemi)
(Haya on kısımdır. Dokuzu kadında, biri erkektedir)
hadis-i şerifinde de bildirildiği gibi, kadınların hayası erkeklerden çoktur. Öyle olmasaydı, çok çirkin işler meydana çıkardı. Din düşmanları bunu bildikleri için, daha çocukken kadınlardan hayayı kaldırmaya çalışıyorlar. Hayasız bir toplum meydana getirmeye çalışıyorlar. Müslüman kadını hayalı olmaya devam etmelidir. Hadis-i şerifte
,(Haya güzeldir, fakat kadında daha güzeldir)
buyuruldu. (Deylemi)
(Bir kadın, beş vakit namazını kılar, namusunu korur, kocası ile iyi geçinirse, dilediği kapıdan Cennete girer.) [İ. Hibban]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder