Hamidullah kimdir?
Hamidullah: Miladi
1908 senesinde(Hicri1326 da) Hindistanda doğdu. Miladi 1971 senesinde İstanbul’u
ziyaret ettiğinde kendisiyle konuşuldu. İslam Alimlerine (yani EHL-İ SÜNNET
büyüklerine) itibar etmediğini, açıkça söyledi. Ehl-i sünnet düşmanı olarak
yetişti. Hiçbir mezhebi kabul etmediğini ileri sürdü. İslam’a Giriş ve İslam
Peygamberi kitablarında bozuk
düşüncelerini açıkça yazmaktadır.
Kuran-ı Kerim’in
Sebe süresinde:”SENİ BÜTÜN İNSANLARA PEYGAMBER GÖNDERDİM.” Diye açıkça bildirildiği halde, kitabında
Peygamberimizin sadece Müslümanların peygamberi
olduğunu anlatan ifade vardır.
Yahudiler ve Hiristiyanlar ve tüm kafirler de böyle söylemektedirler.
Hüseyin Hilmi Işık
Efendinin, Faideli Bilgiler Kitabının sonundaki 445. Sayfa 63. Maddede Hamidullahın azılı bir Müslüman Düşmanı olduğu hakkında
uzun açıklaması vardır.
63 — Hindli,
islâmdaki sapık müslimânlardan Hamîdullah isminde
birisinin de, Ehl-i
sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymı-
yan düşüncelerini,
islâm bilgisi olarak yaydığını görüyoruz. Fransada
islâm bilgileri
profesörü etiketini almış olduğu için, islâm âlimi
sanılan bu adamın
sapık yazıları, türkçeye çevrilerek gençliğin
önüne sürülmekde,
birçok müslimânın doğru yoldan kaymasına
sebeb olmakdadır.
(İslâm Peygamberi) adındaki kitâbının türkçe
tercemesinin
otuzdördüncü sahîfesindeki şu satırları okuyunca, şa-
şırdık kaldık:
(Onu gene tüccâr
sıfatı ile Hubeşâda (Yemende) ve Abdülkaysların
ülkesinde (doğu
Arabistân, Bahreyn, Umman) görüyoruz.
Belki de deniz yolu
ile, Habeşistâna gitdiği dahî hâtıra gelebilir.
Bütün bu seyâhatlar,
onun Bizans, Acem, Yemen ve Habeşistânın
ticârî, idârî
gelenek ve kanûnlarını öğrenmesine yol açdı. Olgunluk
yaşında, kırkında bu
tecrübeli adam, kavmini islâha teşebbüs
etdi.)
Hâlbuki, islâm
târîhleri, sözbirliği ile diyorlar ki, Resûlullahı
“sallallahü aleyhi
ve sellem”, üç gün vâlidesi, sonra Ebü Lehebin
câriyesi Süveybe
birkaç gün emzirdi, dahâ sonra, iki sene Halîme
hâtun emzirdi. Altı
yaşında iken, vâlidesi Âmine hâtun, oğlunu
Medîneye dayılarını
görmeğe götürdü. Bir ay kalıp, dönüşde vâlidesi
yirmi yaşında yolda,
Ebvâ denilen yerde vefât etdi. Mubârek
babası Abdüllahdan
mîrâs kalan câriyesi Ümm-i Eymen ile Mekkeye
gelip, mubârek
dedesi Abdülmuttalibin yanında kaldı. Sekiz
yaşına gelince,
dedesi vefât edip, büyük amcası Ebû Tâlibin yanında
kaldı.
Dokuz veyâ oniki
yaşında iken Ebû Tâlib ile, yirmi yaşında
iken de, hazret-i
Ebû Bekr ile ve yirmibeş yaşında iken, hazret-i
Hadîcenin kervanı
ile Şâma gidenler arasında bulundu…..
Sual: Hamidullah’ın
görüşünü din gibi kabul ederek, Mirac’ın rüya veya ruhî bir hâl olduğunu
söyleyenler oluyor. Hamidullah kimdir ve Mirac’ın mahiyeti nedir?
CEVAP
Ruh-ul-beyan’da
Tefsir-i Hüseynî’den alınarak, (Resulullah'ın Mekke’den Mescid-i Aksa’ya götürüldüğüne
inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise
sapık olur) buyuruluyor. Hamidullah ise, her ikisine de inanmıyor.
Hamidullah’ın çok sapık biri olduğu çeşitli ilim adamlarınca bildirilmiştir.
Mesela Necip Fazıl Kısakürek bir eserinde özetle diyor ki:
Dalalet kumkuması
Hamidullah (İslâm Peygamberi) isimli kitabında:
1- Azılı İslam
düşmanı müsteşrik Dr. Duzi ağzıyla konuşan,
2- Resulullah’a,
Hristiyanlardan din bilgisi almış olmayı yakıştıran (s. 21),
3- (Sütkardeşi
Şeyma’nın omuzunu, hayat boyu iz kalacak şekilde ısırdı) diye yazabilen (s.
40),
4- (Nübüvvetten
önce, Peygamber puta koyun kurban etti) diyebilen (s. 47),
5- Vahyi, (Onların
ifadesine göre) diyerek şüpheli gösteren (s. 66),
6- Buda’yı Peygamber
sayan (s. 69),
7- Şakk-ül-kamer
mucizesini bıyık altından alaya alan (s. 82),
8- Miracı, ruhî bir
hâl sayan, Mirac’ı Allah'a mekân tayin etmiş olmak gibi gösteren (s. 92),
9- İslam’dan önce
Kudüs’te mescid bulunmadığını iddia edip, Mescid-i Aksa’yı dolayısıyla Kur'anı
bile yalanlamaya kadar giden (s.93),
10- Eserini,
Fransızlardan gördüğü misafirperverliğe mukabele için yani kiliseyi memnun
edebilmek için yazdığını itiraf eden... (Önsöz)
Evet, bütün bunları
eyleyen, dinden, imandan yoksun bir bedbahtın, âlim ve mütefekkir diye piyasaya
sürülmesinden büyük felaket düşünülemez. Din simsarları böyle kitapları basa
dursun...(Türkiye’nin Manzarası)
Sadreddin hocanın
tenkidi
Sadreddin Yüksel
Hoca da, (Hamidullah’ın İki Eseri Üzerine Bir Araştırma) isimli kitabında
özetle diyor ki:
1- Hamidullah, İslâm
Peygamberi isimli kitabında, (Hz. Muhammed’in yegâne arzusu eski peygamberlerin
tebliğlerini tekrar canlandırmaktır. O, kendisinden sonra bir peygamber daha
gönderilmesine lüzum kalmaksızın, ilahi tebliğin hiç değişmeden baki kalacağına
dair samimi kanaatinde yanılmamıştır) diyor. (s. 14)
Peygamberimiz için
(Samimi kanaatinde yanılmamış) demek, [affedilmez] çok büyük bir hatadır. Çünkü
Resulullah’ın peygamberlerin sonuncusu olduğuna dair âyet-i kerime vardır. Eğer
Hamidullah’ın iddia ettiği gibi, bu Peygamberimizin samimi kanaati olsaydı,
Ahzab sûresinin 40. âyeti Allah’ın kelamı değil, Hazret-i Muhammed’in sözü
olurdu. Zaten Hamidullah’a göre, Kur'an, ilhama dayalı Hazret-i Muhammed’in
sözüdür, Hamidullah, (Resulullah Muhammed) isimli eserinde (Kur'an Allah'ın
sözünü temsil eder, onun yerine geçer) diyor. (s. 2) [Kur'an-ı kerimin Allah
kelamı olmadığını söylemek küfürdür.]
2- (İslâm’ın
zuhurunda çok sayıda din vardı. Yeni bir dine ihtiyaç var mıydı? İslâm’ın
muvaffakiyeti hangi şartlara bağlıydı? Buna, Filip Hitti’nin, çok veciz ve
faydalı cevabı şöyledir:
İslâmiyet, Sami
kavimlere ait dinlerin mantıki mükemmelleşmesidir. Yani (İslâm semavî bir din
değil, diğer dinlerin bir tekâmülüdür) diyor. Hamidullah, müsteşrikin sözünü
faydalı görmekle, onun suç ortağı [yani onun gibi kâfir] olmuştur.
3- (Hazret-i
Muhammed, Suriye Hristiyanlarının akideleri hakkında bilgi edindi) diyor. (s.
21)
Burada da vahyi
silmek için aynı gayret gösteriliyor. Kur'an-ı kerimde, Hristiyanların
akidelerini bildiren âyetler yok mu da, Hristiyanlardan öğrenmek mecburiyeti
hâsıl olsun?
4- Hamidullah,
(İslamiyet’in tesisinde bazen mucizelere götüren tesadüfî şartlardan ayrı,
bizim bilmediğimiz bir şey vardır) diyen Napolyon’u haklı gösteriyor. (s. 26)
Napolyon’un, İslam’ın
zaferlerini tesadüfe bağlaması normaldir. Fakat Fransızların İslâm profesörü
dediği, [Mezhepsizlerin İslam âlimi olarak gösterdiği] bir kimsenin böyle
söylemesi normal midir?
5- Hamidullah,
(Bütün bu seyahatler, Hazret-i Muhammed’in gezdiği yerlerin ticari, idari
gelenek ve kanunlarını öğrenmesine yol açtı. Olgunluk yaşında, kırkında bu
tecrübeli adam, kavmini ıslaha teşebbüs etti) diyor. (s. 34)
Hamidullah, tam bir
misyoner edasıyla, (Tecrübeli adam) tabirini kullanıp, Hazret-i Muhammed’in,
seyahatler neticesinde bilgi edinmesinden sonra ıslahata kalkıştığını yazıyor.
Bu, bir peygamberin vasfı değil, olsa olsa bir ıslahatçının vasfı olabilir.
[Hâlbuki Resulullah, vahiyle öğreniyordu. Ankebut sûresinin 48. âyetinde
mealen, (Sen bu Kur'an gelmeden önce bir kitap okumadın; okumuş olsaydın
başkalarından öğrendin diyebilirlerdi) buyuruldu.]
6- (Tarihçilere
göre, Hz. Muhammed, bir seyahatinde Mirac şehri Kudüs’ü gördü) diyor. (s. 53)
Hâlbuki Mirac
bahsinde, Kudüs’ün Mirac şehri olmadığını, Peygamberin Kudüs’e gitmediğini
yazıyor. Böylece tenakuza düşüyor ve (Şayet Hz. Muhammed, sorulduğu zaman,
Mescid-i Aksa hakkında bir şey söyleyebilmişse 25 yaşındayken oraları gördüğü
için söyledi) demek istiyor. (s. 92)
7- (Hz. Muhammed,
Eliyadi’nin tek ilah hakkındaki nutkunu asla unutmaz, bazen de Lebid ve
Ümeyye’nin aynı konudaki mısralarına müracaat ederdi) diyor. (s. 64)
Sanki Hazret-i
Peygamber, tevhid akidesine ait bütün ilhamını Eliyadi, Lebid ve Ümeyye’den
almış ve sanki tevhid inancı Peygamberimizde bunlar sayesinde uyanmış.
8- Hamidullah,
Mirac’ın bedenle olduğunu inkâr etmek için, Mescid-i Aksa’yı inkâr edip
(Kur'anın inzal edildiği devirde Kudüs’te mescid yoktu) diyor. (s. 94)
Hâlbuki Buhari’deki
hadis-i şerifte, yeryüzünde ilk kurulan mabedin Mescid-i Haram, ikincisinin ise
Mescid-i Aksa olduğu bildiriliyor. Yine Buhari’deki hadis-i şerifte, üç mescid
için uzaktan ziyarete gelinebileceği, bunlardan birinin de Mescid-i Aksa olduğu
bildiriliyor. Mescid-i Aksa, gökteki Beyt-ül Mamur değildir. Çünkü ziyaret için
deveye binip de göklere çıkılmaz.
9- Hazret-i Musa ile
ilgili Kehf suresindeki hadise için, (Din kitapları temsiller getirir. Bunların
tarihi hadiseler olması zaruri değildir) diyor. (s. 377)
Kâfirler, (Bu
Kur'an, eskilerin masallarından ibaret) demişlerdi. Eğer Kur'an-ı kerimdeki
kıssalar, gerçek tarihi hadiseler olmazsa, masal ve asılsız hikâyelerden ibaret
kalır. Muarızların iddiaları doğruluk kazanır. Bu ise, Kur'an-ı kerime yapılan
en büyük hakarettir. O hâlde, Kur'anda anlatılan hadiselerin tarihi hadiseler
olması zaruridir.[(Zaruri değildi) diyerek bunların uydurma olduğunu, hâşâ
Allah'ın yalan söylediğini vurgulamaya çalışıyor.]
10- (Hazret-i
Peygamberle Yahudiler arasında çıkan anlaşmazlıkta hangi tarafın zâlim olduğunu
anlamak zor) diyor. (s. 389)
Müsteşrik gibi
konuşuyor, Peygamber tarafı da zâlim olabilir demek istiyor. Böyle ifadeler
tüyler ürperticidir. Zulüm büyük günahtır. Peygamberler masumdur, ismet
sıfatları vardır. Peygamber hâşâ zâlim olur, âdil olmazsa, başka kim âdil olur
ki?
Mucizeyi inkâr
ediyor
Sadreddin hoca,
Hamidullah’ın, (Resulullah Muhammed) adlı kitabı için diyor ki:
1- Hamidullah, bu
kitabında Peygamber efendimizin nübüvvetten önceki, irhasat denilen, bin
senedir yanan Mecusilerin ateşlerinin sönmesi, Kisra’nın sarayının yıkılması
gibi harikaların Peygamberimizin doğumuyla ilgisini kesmeye çalışıyor.
(Müstakbel kahramanın dünyaya gelmesiyle bir alakası olup olmadığı bir tarafa…)
diyor. (s. 24)
2- Peygamber
efendimizin, ilk vahyini anlatırken, yine samimiyetsizliğinin bariz örneğini
veriyor. Vahyi rüya olarak gösteriyor. (s. 49)
Cebrail
aleyhisselamın ilk gelişi uykuda, sonrakiler uyanıkken oldu. Vahiy hep
uyanıkken oldu.
3- (Allah ses ve
lisandan ötedir. Kur'anın Arapça lafızları, Allah’ın sözünün yerine geçer)
diyor. Hâlbuki Kur'anın lafzı da, nazmı da Allah’ındır. İşte âyet-i kerimeler:
(Tâ ki Allah’ın
kelamını, dinlesin, işitsin.) [Tevbe 6],
(Biz onu Arapça bir
Kur'an olarak indirdik.) [Yusuf 2]
Allahü teâlâ, (Ben
Kur'anı Arapça olarak indirdim) buyuruyor. Hamidullah ise, mâna Allah’tan,
lafızlar ise Peygambere ait diyor. Onun tarif ettiği kudsî hadistir. O zaman
kudsî hadis ile Kur'anın bir farkı kalmaz.
4- Mucizelerin,
tabiat kanunlarına göre vuku bulduğunu söylüyor. Mesela (Peygamberden Ay’ın
ikiye ayrılması istendiği sırada, ayın içyapısında bir patlama meydana geliyor,
sonra kendisindeki mevcut çekim kuvvetiyle tekrar birleşiyor) diyor. Böylece
mucizeyi mucize olmaktan çıkartıyor. (s. 228)
Hamidullah, İsmailî
mezhebinde, koyu Ehl-i sünnet düşmanı olarak yetişti. İslamiyet’i sinsice
bozmaya, Ehl-i sünnet âlimlerini lekelemeye çalışmaktadır. Sebe sûresinin 28.
âyetinde mealen (Seni bütün insanlara peygamber gönderdim) buyurulurken, yalnız
Müslümanların peygamberi olduğunu anlatan (İslâm peygamberi) isimli kitabında,
(Hazret-i Muhammed, çocuk iken, sütkardeşinin omuzunu hayat boyu iz kalacak
şekilde ısırdı) diyerek Onu diğer çocuklar gibi zannediyor. (s. 40)
Hâlbuki O,
sütkardeşini hiç incitmediği gibi, onun haklarına hattâ sütüne bile saygı
gösterir, onun emdiği memeden hiç emmezdi. Halime Hatun diyor ki:
“O emerken kendi
oğlum emmez, Ona saygı gösterirdi. Bu da sütkardeşlerinin Ondan hiç
incinmediklerini, Onu hep sevip saydıklarını bildirmektedir. O emerken, güzel
yüzüne bakmaya dayanamazdım. Konuşmaya başlayınca, ilk olarak Kelime-i tevhid
söyledi. Her şeyi tutarken Bismillahi derdi. Çocukların oyunlarına karışmaz,
(Biz oyun oynamak için yaratılmadık) derdi. Hiç ağlamaz, kimseyi incitmezdi.”
Allah’tan başka
dayanak
Hamidullah, (Öğlenin
yakıcı sıcağından korunmak için Abdullah bin Cüda’nın duvarının gölgesine
sığınırdı) diyor. (s. 48)
Resulullah'ın
mübarek başı üstünde bulut bulunduğu, Onunla birlikte gittiği, Ona gölge
yaptığı, nübüvvete kadar böylece güneşten muhafaza olunduğu muteber eserlerde
yazılıdır. Gölgeye sığınırdı demek, bu mucizeye inanmamak olur. Resulullah,
burada gölgelenmek için değil, gölgelenenleri irşad etmek için oturmuştur.
Ay’ın ikiye
ayrılmasının [Şakk-ul kamer mucizesinin] âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerle
bildirildiğini yazmıyor, tarihçilerin haber verdiğini yazıyor. Böylece bir
mucizeyi daha hafife alıyor. (s. 82)
Bütün ümitlerini
kaybedip ölümle pençeleşen hasta için, artık bunun işi, (Allah’a kaldı) veya
(Allah’tan başka dayanağı kalmadı) denir. Hamidullah da, (Önce zevcesi, sonra
amcası vefat etti. Müminlerin büyük kısmı Habeşistan’da idi. Artık Allah'tan
başka dayanağı kalmamıştı) diyor. Resulullah efendimiz, her zaman ve her
işinde, yalnız Allahü teâlâya güvenir. Ancak, O emrettiği için sebeplere
yapışır. Sebeplere dayanmaz. Sebeplerin yapıcı değil, yardımcı olduklarına
inanır. Dinimizde, kitap ehli hariç, bütün kâfirlerin, putperestlerin,
dinsizlerin kestiği hayvan yenmez. Sebebi de, dinsiz oldukları için. Fakat
Hamidullah, (Müslüman, Mecusilerin kestiği hayvanı yemez. Sebebi de Mecusiler,
hayvanı keserken sağlık kaidelerine çok az yer veriyordu) diyor. (s. 277)
Sağlığa riayet
etseler, kestikleri yenir mi? Hamidullah’a göre yenir.
Dinsizle evlenilmez.
Fakat Hamidullah, bunda da sebep olarak dinsizliği değil, hayvan kesmedeki gibi
başka sebepler bildiriyor. (s. 277)
Hamidullah, A. Ü.
İslâmî İlimler Fakültesinde Mirac’la ilgili seminer verir. Seminerde Prof. Dr.
Zeki Çıkman da bulunur. Hamidullah ile 50 dakika konuşur. Zeki Çıkman’ın akli
ve nakli delilleri karşısında, şahitlerin huzurunda, Hamidullah “Bu benim şahsi
düşüncem” demek mecburiyetinde kalır. Zeki beyin, Mirac ve Hamidullah isimli
kitabında yapılan konuşmalar ve cevaplar vardır.
Din tahripçisi
Merhum Ahmed
Davudoğlu Hoca da, bu kitaba yazdığı takrizde Hamidullah’ın paslı silsilenin
[din tahripçilerinin] son halkalarından biri olduğu, onun Peygamberimiz
hakkında yazdığı kitaplarında Kur'an-ı kerimin Hazret-i Cebrail vasıtasıyla
indirildiğine yani vahiy mahsulü olduğuna dair bir işaret bulunmadığını
bildirmektedir. Mısır’da çok reformcu gördüğünü, bu bakımdan Hamidullah’a
şaşmadığını, fakat onu bir din yetkilisi gibi kabul ederek fesat tohumu
ekmesine müsaade edenlere çok şaştığını bildirmektedir.
Bir tenkit mektubu
(Zırva tevil götürmez)
Mösyö Hamidullah’la
ilgili yazılarımızdan dolayı gelen bir tenkit mektubunda şöyle deniyor:
1- Miracı inkâr
etmekle ne olur? O, İslam’ı kabul ediyor ya. Namaz kılan bir Müslümana Miracı
veya Şakkul-kamer mucizesini inkâr etti diye kâfir denir mi? Kâfir diyenin
kendisi kâfir olmaz mı?
CEVAP
Mirac’ı inkâr edenin
kâfir olacağı Ruh-ül-beyan ve Bahr-ür-raık kitaplarında yazılıdır. Bir mucizeyi
veya dinimizin bir hükmünü inkâr edenin kâfir olacağı bütün din kitaplarında
bildiriliyor. Böyle bir kimse, namaz kılsa da kâfirdir, oruç tutsa da kâfirdir.
Evet, bir Müslümana kâfir diyen kâfir olur. Bir kâfire Müslüman diyen de kâfir
olur. Hele Mirac’ı inkâr eden, İslamiyet’in semavi bir din olmadığını söyleyen
bir kâfir için büyük İslâm âlimi diyen, Allah rahmet etsin diyen, mümin ise
kâfir olur.
2- Şakkul-kamer
mucizesi hakkında âyet yoktur. Âyet olmayınca inkâr etmek küfür olamaz.
CEVAP
Bu mucize, Kamer
sûresinin ilk âyetlerinde bildiriliyor. Âyeti ancak kâfir inkâr eder.
3- Hazret-i Âişe de,
Mirac rüyada oldu diyor. Buna ne diyeceksiniz?
CEVAP
Bedenle gidilen
Mirac’dan başka rüyada görülen miraclar da olmuştur. Hazret-i Âişe validemizin
bildirdiği bu miraclardır. Çünkü meşhur Mirac olayında henüz Âişe validemizle
evlenmemişti bile. Âişe validemiz Mirac olayında çocuktu.
4- Onun
kitaplarındaki görüşleri, kendine ait değildir. Çeşitli yazarlardan nakildir.
Kendine ait olmayan görüşlerden dolayı o nasıl suçlanır?
CEVAP
Madem nakletmek suç
değilse, naklettiğimiz yazılardan dolayı, bizi niçin suçluyorsunuz? Bizimki de
nakil. O naklederken kâfirlerin görüşlerini kabul ediyor. Biz de kabul
etmiyoruz.
5- Onu tenkit
edenlerden Prof. Zeki Çıkman, tıp doktorudur. Doktor dinden ne anlar?
CEVAP
Din, kimsenin
inhisarında değildir. İsteyen herkes, dini öğrenebilir. İmam-ı a’zam hazretleri
de tüccardı. Doktor olan dini öğrenemez mi? Zeki Çıkman tıp profesörü de, kendi
ülkesinde vatandaşlıktan kovulan Hamidullah, ne profesörüdür? Devletler hukuku
profesörüdür. Ama biz onu hukukçu olduğu için değil, Ehl-i sünnet düşmanı azılı
bir mezhepsiz olduğu için tenkit ediyoruz.
6- Sadreddin hocanın
oğlu, 19’culuk dinine girdi, Reşat Halife isimli birini peygamber kabul etti.
Onun görüşleri doğru olsaydı, oğluna etki ederdi.
CEVAP
Oğlundan dolayı baba
tenkit edilmez. Hazret-i Âdem’in bir oğlu ile Hazret-i Nuh’un bir oğlu kâfir
olmuştu. Çocuklarından dolayı peygamber olan babalarına söz söylenir mi?
7- Davudoğlu hocanın
ona “Paslı silsile veya reformcu” demesinin önemi yoktur. Çünkü o, başka ilim
adamlarını da, mesela Efgani’yi ve Abduh’u da tenkit etmiştir.
CEVAP
Efgani ve Abduh
vesikalı masondur. Vesikasını göstermek suç mu oluyor?
8- Birçok kimsenin
Hamidullah’ı övmesine ne diyeceksiniz?
CEVAP
Atalarımızın
(Biracının şahidi şarapçı olur) sözünü hatırlatırız.
Kötülerin çok
olması, onların haklı olduklarını göstermez. İşte bir âyet meali:
(İnsanların çoğuna
uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.) [Enam 116]
Hele kötüler din
görevlisi olursa daha vahimdir. Çünkü hadis-i şerif mealleri şöyledir:
(Ümmetim, kötü din
adamlarından çok zarar görür.) [Hâkim]
(Bir zaman gelir ki,
din adamları fitne unsuru olur, camiler ve hafızlar çoğalır, ama hakiki âlim
hiç bulunmaz.) [Ebu Nuaym]
Yukarıda Naklettiklerimize bir video ilavesi yapalım dedik.
Sayın Profesör Ahmet Şimşirgil Hoca bakın ne diyor:
ve aynı konuya cevap veren ikinci video:
Yukarıda Naklettiklerimize bir video ilavesi yapalım dedik.
Sayın Profesör Ahmet Şimşirgil Hoca bakın ne diyor:
BU YAZIYA YORUM YAZACAK
YanıtlaSilVE BİZE DE DUA EDECEK
OKUYUCULAR GELECEK
BİZİ SEVİNDİRECEK
ELBET BİZİM DE YÜZÜMÜZ GÜLECEK.