http://geceyibeyazlatannur.blogspot.com.tr/

21 Nisan 2015 Salı

DİN NASİHATTIR

Sevgili Dostlar Yorumlarınızla, Önerilerinizle bu makalelere can gelecektir.





DİN NASİHATTIR

Bugünkü yazımızda Peygamberimizin Hadisi: “DİN NASİHATTIR” sözü üzerinde duracağız..
“Din nasihattır”. Bu ifade şu hadisin ilk kısmıdır. “Din nasihattır. Kime ya Rasulallah? Allah’a, Kitabına, Rasûlü’ne. Müslümanların imamlarına ve cemaatına.”
Hadisin anlamı "Dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattir" demektir.
Nasihati kabul edilecek kişinin nasihat etmesi vacip olur.

Bilenlerin, bilmiyenlere öğretmeleri lâzımdır. Elimde gücüm, kuvvetim yokdu da, islâmiyyetin yasak etdiği şeylerin kötülüklerini söyliyemedim diyerek, özr ve behâne ileri sürmek, kıyâmetde insanı azâbdan kurtaramıyacakdır. İnsanların en iyileri olan Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” islâmiyyetin emrlerini, yasaklarını bildirirlerdi.


Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, eshab-ı kiramın büyüklerinden birini, bir şehre vali tayin etmiş ve birkaç sahabi ile kendisini uğurlarken ayaküstü nasihat etmiş.

- Gittiğin yerde sakın Allah’a şirk koşma! Beş vakit namazını evvelki vakitlerinde kıl! Ramazan gelince oruçlarını tut! Zengin olursan zekatını ver ve hacca git! Ve asla yalan söyleme! buyurmuş.
Ve uğurlamış kendisini.

O gidince, eshab-ı kiram;
- Ey halife! Bunlar zaten bilinen şeyler. Kaldı ki bu zat, eshabın büyüğü ve Cennetle müjdelenmiş bir kişi. Böyle nasihat etmenizin hikmetini anlayamadık, demişler.

Buyurmuş ki:
- Din, nasihattir kardeşlerim. Bildiği şeyler de olsa en mühim hususları söyledim kendisine. Bunlardan daha mühim şey yok ki. Başka ne söyleseydim?




BEHLÜL DANA  (Radıyallahü Anh)Halife Hârûn Reşîd zamanında yaşayan velî bir zât. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur. Hârûn Reşîd'e nasîhat verirdi.
Bir toplantıda Hârûn Reşîd kendisiyle buluştu: Hârûn Reşîd,
nasîhat istedi. "Ne nasîhati istiyorsun? Şu saraya bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey mü'minlerin emiri! Yarın Cenâb-ı Hakkın huzuruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın herşeyden sual olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamanında aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp  gülecekler. Perişan hâlin orada meydana çıkacak, başka nasîhati ne yapacaksın?" dedi. Adaleti ile meşhûr olan Hârûn Reşîd onun nasîhatlerinden çok istifade etmiştir.


Sevgili Dostlar
Allahu Teala parayı,malı, dünyayı kötülemedi. Onları sevmeyi kötüledi. Ona bağlanmakdan kurtulunmadıkca, âhıretde felâketden kurtuluş ve se’âdete kavuşmak olamaz. (Dünyâyı sevmek günâhların başıdır) hadîs-i şerîfi şaşmaz bir formüldür. Zararları gidermek, tersini yapmakla olduğundan, bu alçağın sevgisinden kurtulmak için, âhırete yarıyan işlere yapışmak, islâmiyyetin iyi olarak bildirdiği işleri yapmak lâzımdır. 


Muhiyiddini Arabi, nehir kenarında sazdan bir evde yaşayan. Eğer acıkırsa oltasıyla balık tutup ve o balığı hemen orada yaktığı ateşte cızbız edip, karnını doyuran bir Müslümanın selamını, Mısırdaki bir Alime götürür.
Bu Mısır Aliminin dört dörtlük muazzam bir sarayı var. Bu konak içinde zevk ve sefayla yaşıyor. Alimin yanına yaklaştığında nehir kenarındaki adamın selamını söyler.
Bu şatafatlı sarayda yaşayan Alim:
-O  kimseye söyle, dünya sevgisini kalbinden çıkarsın. Der.
MUHYİNDİNİ Arabi hayretler içinde kalır. Tekrar nehir kenarına gelince: Oradaki şahıs kendisine hemen sorar.
-Mısırlı Alim ne dedi?
-Dünya sevgisini kalbinden çıkarsın. Dedi. Bu cevap üzerine adamcağız, düşer bayılır. Muhyiddini Arabi nehirden su alır ve adamı ayıltır.
Muhyiddini Arabi kendisininde çok şaşırdığını, Mısırlı Alimin zenginliği ve şu fakirin durumu karşısında dünya malı sevgisi nedir ki? Diyesi geldiğini anlatır.
Fakat nehir kenarındaki fakir balıkçı:
-         O Alimin zenginliği bu dünyadaki görüntüdür. O saraydan dışarı çıksa, Mısırdan da uzağa gitse, o ŞATAFAT hiiç aklına gelmez. Onun içinde sadece Allah Sevgisi vardır. Ben öylemiyim ya !! Şu saz evden biraz uzaklaşsam; acaba ne oldu. Ev yerinde duruyor mu? Diye meraktan ölürüm.
Muhyiddin-i Arabi'nin Menkıbeleri çoktur.Birisi de şöyledir:
Sin, Şın’a gelince
Muhyiddin-i Arabi hazretleri, Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar. Rabbimize hâşâ hakaret etti sandılar. Epey kimse aleyhinde konuşmaya başladı.Vefat ettiğinde de Şam halkı, kabrinin üzerine çöp döktüler. Ancak vefatından sonra onun ne mübarek bir zat olduğu meydana çıktı. İbni Arabi hazretleri "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar ve muradı anlaşılır" buyurmuştu. Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözünün ne demek olduğunu firasetiyle anladı. [Sin'den murad Selim, Şın'dan murad Şam'dır.] Kabrini araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına bir cami ve imaret yaptırdı.
Ayrıca Muhyiddin-i Arabi'nin vefatından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tespit ettirip, orayı kazdırdı. Orada küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz" demek istediği anlaşıldı.


Evliyanın en büyüklerinden Behaeddin-i Buhari “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün;
- Din, nasihattir, buyurdu. Herkes, elinde ne imkan varsa, onunla dine hizmet etmeli, Allah’ın kullarına emr-i marufta bulunmalıdır.

Sordular:
- Nasıl emr-i maruf yapalım efendim?
Cevaben;
- İlmi olan, ilmiyle. Malı olan, malıyla. Mevkisi olan, mevkisiyle, buyurdu.
Sevgili Okuyucular, Para, ev, Mal Çoluk, Çocuk olacak. Fakat Allahu Teala Ve Peygamber Sevgisi kalbimizde olacaktır.

Din Nasihattır. Önemli olan devamlı olarak doğru kitabları okumaktır. Hakikat Kitabevinin yayınladığı, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin MEKTUBAT kitabını devamlı okumanızı tavsiye ederim.

 Hatta bu MEKTUBAT kitabını eş-dost beraberce okuduğumuzda, daha da çok faydası görülecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder