DİN NASİHATTIR
Bugünkü yazımızda
Peygamberimizin Hadisi: “DİN NASİHATTIR” sözü üzerinde duracağız..
“Din nasihattır”. Bu
ifade şu hadisin ilk kısmıdır. “Din nasihattır. Kime ya Rasulallah? Allah’a,
Kitabına, Rasûlü’ne. Müslümanların imamlarına ve cemaatına.”
Hadisin anlamı
"Dinin direği ve dini ayakta tutan nasihattir" demektir.
Nasihati kabul
edilecek kişinin nasihat etmesi vacip olur.
Bilenlerin,
bilmiyenlere öğretmeleri lâzımdır. Elimde gücüm, kuvvetim yokdu da,
islâmiyyetin yasak etdiği şeylerin kötülüklerini söyliyemedim diyerek, özr ve
behâne ileri sürmek, kıyâmetde insanı azâbdan kurtaramıyacakdır. İnsanların en
iyileri olan Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” islâmiyyetin
emrlerini, yasaklarını bildirirlerdi.
Hazret-i Ömer
“radıyallahü anh”, eshab-ı kiramın büyüklerinden birini, bir şehre vali tayin
etmiş ve birkaç sahabi ile kendisini uğurlarken ayaküstü nasihat etmiş.
- Gittiğin yerde
sakın Allah’a şirk koşma! Beş vakit namazını evvelki vakitlerinde kıl! Ramazan
gelince oruçlarını tut! Zengin olursan zekatını ver ve hacca git! Ve asla yalan
söyleme! buyurmuş.
Ve uğurlamış
kendisini.
O gidince, eshab-ı
kiram;
- Ey halife! Bunlar
zaten bilinen şeyler. Kaldı ki bu zat, eshabın büyüğü ve Cennetle müjdelenmiş
bir kişi. Böyle nasihat etmenizin hikmetini anlayamadık, demişler.
Buyurmuş ki:
- Din, nasihattir
kardeşlerim. Bildiği şeyler de olsa en mühim hususları söyledim kendisine.
Bunlardan daha mühim şey yok ki. Başka ne söyleseydim?
BEHLÜL DANA (Radıyallahü Anh)Halife Hârûn Reşîd zamanında
yaşayan velî bir zât. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhûrdur. Hârûn
Reşîd'e nasîhat verirdi.
Bir toplantıda Hârûn
Reşîd kendisiyle buluştu: Hârûn Reşîd,
nasîhat istedi.
"Ne nasîhati istiyorsun? Şu saraya bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan
ibret almayan, nasîhat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak, ey mü'minlerin
emiri! Yarın Cenâb-ı Hakkın huzuruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın herşeyden
sual olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin iyi düşün! Bu hesap zamanında
aç ve susuz olacaksın, çıplak bulunacaksın. Orada bulunanlar sana bakıp gülecekler. Perişan hâlin orada meydana
çıkacak, başka nasîhati ne yapacaksın?" dedi. Adaleti ile meşhûr olan
Hârûn Reşîd onun nasîhatlerinden çok istifade etmiştir.
Sevgili Dostlar
Allahu Teala
parayı,malı, dünyayı kötülemedi. Onları sevmeyi kötüledi. Ona bağlanmakdan kurtulunmadıkca, âhıretde felâketden
kurtuluş ve se’âdete kavuşmak olamaz. (Dünyâyı sevmek günâhların başıdır)
hadîs-i şerîfi şaşmaz bir formüldür. Zararları gidermek, tersini yapmakla
olduğundan, bu alçağın sevgisinden kurtulmak için, âhırete yarıyan işlere
yapışmak, islâmiyyetin iyi olarak bildirdiği işleri yapmak lâzımdır.
Muhiyiddini Arabi, nehir kenarında sazdan bir evde yaşayan. Eğer acıkırsa
oltasıyla balık tutup ve o balığı hemen orada yaktığı ateşte cızbız edip,
karnını doyuran bir Müslümanın selamını, Mısırdaki bir Alime götürür.
Bu Mısır Aliminin
dört dörtlük muazzam bir sarayı var. Bu konak içinde zevk ve sefayla yaşıyor.
Alimin yanına yaklaştığında nehir kenarındaki adamın selamını söyler.
Bu şatafatlı sarayda
yaşayan Alim:
-O kimseye söyle, dünya sevgisini kalbinden
çıkarsın. Der.
MUHYİNDİNİ Arabi
hayretler içinde kalır. Tekrar nehir kenarına gelince: Oradaki şahıs kendisine
hemen sorar.
-Mısırlı Alim ne
dedi?
-Dünya sevgisini
kalbinden çıkarsın. Dedi. Bu cevap üzerine adamcağız, düşer bayılır. Muhyiddini
Arabi nehirden su alır ve adamı ayıltır.
Muhyiddini Arabi
kendisininde çok şaşırdığını, Mısırlı Alimin zenginliği ve şu fakirin durumu
karşısında dünya malı sevgisi nedir ki? Diyesi geldiğini anlatır.
Fakat nehir
kenarındaki fakir balıkçı:
-
O Alimin zenginliği bu dünyadaki
görüntüdür. O saraydan dışarı çıksa, Mısırdan da uzağa gitse, o ŞATAFAT hiiç
aklına gelmez. Onun içinde sadece Allah Sevgisi vardır. Ben öylemiyim ya !! Şu
saz evden biraz uzaklaşsam; acaba ne oldu. Ev yerinde duruyor mu? Diye meraktan
ölürüm.
Muhyiddin-i
Arabi'nin Menkıbeleri çoktur.Birisi de şöyledir:
Sin, Şın’a gelince
Muhyiddin-i Arabi hazretleri,
Şam'da, kalbi para sevgisiyle dolu bir grup kimseye; "Sizin taptığınız,
benim ayağımın altındadır" dedi. Orada bulunanlar bu sözü anlayamadılar.
Rabbimize hâşâ hakaret etti sandılar. Epey kimse aleyhinde konuşmaya başladı.Vefat
ettiğinde de Şam halkı, kabrinin üzerine çöp döktüler. Ancak vefatından sonra
onun ne mübarek bir zat olduğu meydana çıktı. İbni Arabi hazretleri "Sin,
Şın'a gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar ve muradı anlaşılır"
buyurmuştu. Osmanlı Sultanı Yavuz Selim Han Şam'a geldiğinde; "Sin, Şın'a
gelince, Muhyiddin'in kabri meydana çıkar" sözünün ne demek olduğunu
firasetiyle anladı. [Sin'den murad Selim, Şın'dan murad Şam'dır.] Kabrini
araştırıp buldurdu. Çöpleri temizleterek, kabrin üzerine güzel bir türbe, yanına
bir cami ve imaret yaptırdı.
Ayrıca Muhyiddin-i
Arabi'nin vefatından önce ayağını yere vurarak, "Sizin taptığınız, benim
ayağımın altındadır" buyurduğu yeri tespit ettirip, orayı kazdırdı. Orada
küp içinde altın çıktı. Bundan, "Siz, Allahü teâlâya değil de, paraya tapıyorsunuz"
demek istediği anlaşıldı.
Evliyanın en
büyüklerinden Behaeddin-i Buhari “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün;
- Din, nasihattir,
buyurdu. Herkes, elinde ne imkan varsa, onunla dine hizmet etmeli, Allah’ın
kullarına emr-i marufta bulunmalıdır.
Sordular:
- Nasıl emr-i maruf
yapalım efendim?
Cevaben;
- İlmi olan,
ilmiyle. Malı olan, malıyla. Mevkisi olan, mevkisiyle, buyurdu.
Sevgili Okuyucular,
Para, ev, Mal Çoluk, Çocuk olacak. Fakat Allahu Teala Ve Peygamber Sevgisi
kalbimizde olacaktır.
Din Nasihattır.
Önemli olan devamlı olarak doğru kitabları okumaktır. Hakikat Kitabevinin
yayınladığı, İmam-ı Rabbani Hazretlerinin MEKTUBAT
kitabını devamlı okumanızı tavsiye ederim.
Hatta bu MEKTUBAT kitabını eş-dost
beraberce okuduğumuzda, daha da çok faydası görülecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder